3 salağı oynamak

  
…….ve dedi ki; ‘3 salağı oynarsan salak ama mutlu olursun’. ‘Farkındalıklı bir mutsuz olmaktan iyi değil mi?
‘Herşeyi bileyim, hepsini hissedeyim, içim titresin ve yaşlar aksın gözümden öleceksem de yüzümde boş bakışların değil yaşamışlığın tebessümü kalsın.’ dedim ben de.
Adam yerinden kalktı ve eli omzumda ‘o zaman yolun çok uzun genç kadın’ dedi.  ‘Ama yanlış anlama yaşamın değil sadece yolun uzun’...
‘Zaten uzayan yolları, bana yaşattığı tüm hissiyatları, karşıma çıkan yüzleri diliyorum ben şu kısacık yaşamımdan’ dedim.
Düşünceli bir şekilde yaslandığı koca çınardan destek  alarak kalktı. Ağaca baktım.. baktım.. Dalları, yaprakları uyumlu bir  bütününün timsaliydi sanki. Yeşilden kahveye sarıya kırmıza çalan renklerin dansıydı bu, rüzgarda uğuldayan bir koca çınardı işte karşımda duran.  Ahhh bir insan nasıl görmek istemez, nasıl kaçar acıtacak diye hayatın bu muazzam görkeminden… Düşüncelere dalmışlığım kuru bir yaprağın avuçlarımda kırılmasıyla son buldu… Adam bana bakıyordu…
‘Bakışlarını gördüm bir süredir burada değildin’ dedi. Nasıl anlatabilirdim ki burada, orada ya da, şurada olmak  denen şey aslında evrenin bütününde yer almak. O bütünü parçalara ayırıp parsellenmiş hisler içinde yaşamak ya da bütün hissiyatlara dokuna dokuna yol almak tamamen senin seçimin.
‘Hayır tam olarak buradaydım’ dedim. ‘Sadece odaklandığım daha fazlasıydı’.. ‘Duymaktan vazgeçmeyi seçtiğimiz doğanın kendi halindeki melodisini dinliyordum ve tam olarak evrenin damarları içinde geziniyordum. Sen de vardın orada ben de ve diğerleri de ve geçmiş hayatın tüm izleri de’..
‘Beni şaşırtıyorsun çocuk’ dedi. Sanki yüzünde memnun bir ifade vardı.. anlayamadım ya da memnun bir hüzün, bir iç çekiş, bir tuhaf kaçış vardı hali vaktinde..
‘O zaman sana bir soru sorayım’ dedi. ‘İnsanlar neden korku duyarlar?’
‘Sahip olduklarını kaybetmekten’ dedim.
‘Sahip olduğun birşey söyle o zaman’  dedi, buruşuk elleriyle alnını siliyordu.. kaç yaşındaydı 70-80?
‘Sahip olduğum yegane şey yaşamım’ dedim.
‘Ne zamana kadar’ derken gözlerindeki donuk ışığı gördüm.
‘Ölene kadar öldükten sonr…’
‘Demek ki sahip değilsin ona, demek ki varlık yokluk, o bahsettiğin evrenin damarlarında ait olduğu yerde yani’ dedi.
Artık o memnun ifade gitmiş yerini silik bir tebessüme mi bırakmıştı bilemiyorum..
‘Kafam karıştı sanırım’ dedim.
‘Korku, yüzmeyi çok sevdiğin bir denizde ışıldayan gökyüzüne bakarken hissettiğin huzurda yoktur elbet.. Peki kafanı suya soksan ve o dipsiz karanlıkta hiçbirşey görmesen, derin sessizlikte duymasan ve bağırsan çağırsan anlamsız baloncuklara dönüşse sözlerin, en has 3 salağı oynamış olurdun değil mi?’…
‘Ama sen..siz demiştiniz ki mutl…’
‘Sen o denizde korkusuzca kulaç atanlardansın çocuk, ses etmek için başını dik tutanlardan, görmek için aydınlığı arayanlardan ve tüm seslere kulak verenlerdensin dedi..
Gün doğumuna doğru yürümeye başladı.. bir kelime daha etmedim ama sevindim.. o da çok yol kat etmişti ve hala hayattaydı….





Yorumlar