Sorular ve Kendince Gelen Cevaplar


             Nefes almanın kaç dönemeci var ‘hayat’ ya da ‘ ben buradayım’ diyebilmenin? Düz ve bilindik bir yolda ilerlemenin güvenilir hissi hangi edepsiz arsuzlarla o sürpiz virajda son bulacak? Yeniden, yeniden ve tekrar eden rutinin buhranı, bu sefer en sert frenle toslayarak mı bitecek kocaman bir bilinmeyene? Hüzün, yüzün süsü gözleri terkedecek mi? Yoksa içe, en derinlere yerleşip oradan kemirmeye başlayan azap, daha fazla tohumlarını ekecek mi? Anlamak isteğinin tarifsiz çözümüyle o nihayate ulaşmak istiyor insancan..hı? Tadın en bilinmedik doruklarına ulaşmak ve akabinde gelen daha fazla acıyı içselleştirmek değil ki hayat…? Ne yalpalayarak akıp gitmek ne de sonun duvarına dokunup sobelemek…belkide?..Hep arayış öz mutluluktan yana. Özün özgürce gürleyen özgürlüğünden yana..Ruh niyetli değil terketmeye evi olan bedeni ve de kaygı o evin direği de değil…peki?...Çaba çaba daha fazla çabalamak, azim azim daha fazla çırpınmak…Bu muydu yaşamın temelinin sarsılmaz taşı? O eşsiz sağlam temel kalp çırpıntısının kollarında mı? Yoksa esir mi? Peki ya bu aşk? Lütfen aşk olsun ..Kederin kederi çağırması yerine..Ve aşk doğsun saçmalığın saçmalığı doğurması yerine…Ama görünen o ki..Kalpler patır kütür kırılıyor..Can acırken derinine kanıyor..Seni sadece iç sesin dinliyor..Sabırla sesleniyor, usulca mırıldanıyor.. Bir sabah oluyor belli ki yorulmuş olacak, o iç ses sessizleşiyor..Sonra diğer sabah ve sabahlar kovalamaca oynuyor ama o konuşmamayı seçiyor..En sonunda gece kalıyor ve tüm sabahlar yok oluyor..O zaman iç ses başlıyor şakımaya, sular seller gibi yırta yırta bağırıyor.. Ve avaz avaz delleniyor..Susmuyorken susturmuyor..Mühürlü dudaklar patlıyor. İç ses dudaklarda çağlıyor..Ve başlıyor salya salya ağlamaya..Akıyor da akıyor dudaklardan adı artık olmuş sadece ‘ses’…Kocaman, bas bas, köpürdükçe köpüren ‘SES’..Ama sokak sessiz, ev kimsesiz, kollar boş, avuçlar delik…’Hey’ diyor son çare…’Beni duyan var mı?’…evet diyor umarsız ses ‘KES’….

Yorumlar